Kutsal Olmayan Birlik - AFL-CIO ve NED (Demokrasi İçin Ulusal Fon) Venezüella’da
Labor Notes’daki makalem daha çok Dayanışma Merkezi’nin eylemlerine odaklanıyordu ama Demokrasi İçin Ulusal Fon’dan (National Endowment for Democracy-NED) aldığı paralardan da bahsediyordum. Venezüella’daki gelişmeleri bir kez daha gözden geçirmek istedim, ama bu kez NED’i (Demokrasi İçin Ulusal Fon) daha iyi aydınlatmak ve tartışmak istemekteyim. (Bu özellikle de bu günlerde bir Venezüella mahkemesinin NED’den beslenen Sumate’nin başkanının Venezüella seçimlerini etkilemek amacıyla ABD’den para almak suçundan yargılanabileceğini bildirmesi açısından tam da zamanında olacaktır.)
Labor Notes makalesinde de bildirildiği gibi, Demokrasi İçin Ulusal Fon (NED) Venezüella’da varlık göstermiş ve orada 1992’den beri faal durumdaydı. NED’in kendisinin de bildirdiği gibi, toplam olarak, “1992-2001 arasında Amerikan ve Venezüellalı örgütlere NED 4,039,331 dolar para vermişti ve bunun %60.4’ü, ya da, 2,439,489 doları 1997-2001 arasında bağışlanmıştı. 1997’den beri verilen bu 2.4 milyon doların 587,926 doları, yani neredeyse dörtte biri, Dayanışma Merkezi’nin Venezüella İşçi Konfederasyonu (İspanyolca, CTV) ile ortak yaptığı işler için verilmişti. Detayların sağlandığı son yıl olan 2002 yılında da NED ek bir 1,099,352 dolar daha pompalamış, bunun da 116,001 dolarını gene CTV ile çalışmalarından dolayı Dayanışma Merkezi almıştı. Toplam olarak ACILS (Uluslararası Emek Dayanışması için Amerikan Merkezi- daha sonra adı Dayanışma Merkezi’ne çevrildi) 1992-2002 arasında Venezüella’daki çalışmaları için 703,927 dolar alıyordu.
Böylece, NED’in (Demokrasi İçin Ulusal Fon) dünya olaylarında, özellikle de ABD’nin “önemli çıkarları” olduğu ülkelerde önemli bir etken olduğu açığa çıkmaktadır. Bu yüzden bunun nasıl bir yaratık olduğunu anlamakta yarar vardır.
DEMOKRASİ İÇİN ULUSAL FON: BİR TANITMA
Demokrasi İçin Ulusal Fon (National Endowment for Democracy - NED) 1982 yılında Reagan başkanlığı döneminde başlatılan bir ABD devlet programıdır. NED kendini masumca, dünyada demokratik kurumların, hükümet-dışı ve özel çabalarla güçlenmesi amacıyla ABD’nin başlattığı bir program olarak tanımlamaktadır. NED, kâr yapmayan özel bir şirket olup, İdare Kurulunda Amerika’nın siyasal ve sivil yaşamının ana-damar çizgisinden gelen liberal, tutucu, Demokrat ya da Cumhuriyetçi işçi ve işveren temsilcisi liderler olduğu gibi uzun uluslararası deneyimi olan başkaları da bulunabilir. Fon, iki partinin de en geniş katılımıyla ABD’nin demokrasiye bağlılık örgütüdür. (NED, 1998, “Dışarıda Demokrasiyi Güçlendirmek: Demokrasi İçin Ulusal Fon’un Rolü”: 1)
Ancak, William Blum’un naklettiği, Allen Weinstein’ın 22 Eyül 1991’de Washington Post gazetesine yaptığı bir açıklama, NED’in (Demokrasi İçin Ulusal Fon) çabalarının bu denli masum olmadığını ortaya koyuyor. Weinstein, NED’in kuruluş yasasının yazılmasına da katkıda bulunmuştu. “Bu günlerde bizim yaptığımız şeylerin çoğunu,” diyor Weinstein, “25 yıl önce CIA gizliden yapardı.” Blum bundan, “sonuç olarak, CIA, NED’i kullanarak para aklıyordu,” sonucunu çıkarmaktadır. (Rogue State, 2000: 180, internette: www.thirdworldtraveler.com/Blum/TrojanHorse_RS.html; aynı zamanda Bill Berkowitz’in, “Back to the Future: The National Endowment for Democracy is back and up to its tricks again”,”Geleceğe Dönüş: Demokrasi İçin Ulusal Fon’un dönüşü ve eski oyunlarına tekrar başlaması” Working for Change, internette: www.workingforchange.com/article.cfm?ItemID=11645)
Bu iddiayı daha önce New York Times gazetesinde çıkan bir başka makale de desteklemektedir. Joel Brinkley, bu makalesinde, “Demokrasi Projesi” denilen ve o zamanlar Deniz Yarbayı Oliver North’un Reagan’ın Beyaz Saray’ından tek başına idare ettiği sanılan ve 1980’lerde İran-Kontra skandalına yol açan gizli operasyonların aslında iki uçlu bir programın uçlarından ancak birisi olduğunu yazmaktadır. “Bu gün Demokrasi İçin Ulusal Fon (NED) olarak bilinen Demokrasi Proje’sinin kamu kolu yabancı ülkelerdeki demokratik kurumlara açıktan federal paralar vermekte ve her iki partiden de destek görmekteydi. Ama, projenin gizli kolu, North idareyi ele aldıktan sonra yön değiştirdi.” (Brinkley, “Beyaz Saray’daki Gizli Proje İran Pazarlığına Yol Açtı,” NYT, 15 Şubat 1987: A-1).
Gerçekteyse, NED (Demokrasi İçin Ulusal Fon), ABD dış siyasetinin, daha önceleri, “toplumsal ve siyasi hareketlenmeyi devlet ve hükümet aygıtlarının kontrolüne odaklanarak bastırmaktan“, giderek, “ABD ve yerel seçkinlerin sivil topluma sokularak oradan halk ve toplumsal hareketlerin kontrolünü garantiye alacak demokrasi teşviki”ne dönüşünün bir sonucudur (William I. Robinson, Poliarki’yi Desteklemek: Küreselleşme, ABD Müdahaleleri ve Hegemonyası, 1996: 69). Belki NED’in projesi daha doğru bir şekilde, “ABD’nin dış politikasını desteklediği yerlerde (poliarkal) demokrasiyi desteklemek” olarak ifade edilebilir. Yani, bir başka deyişle, NED için demokrasi ancak ABD’nin ulusal çıkarları yararına olduğunda ve seçkinlerin elindeyse iyidir.
Bu makale NED’in (Demokrasi İçin Ulusal Fon) geri plandaki bilgilerini sunmayı amaçlamakta ve özellikle de programlarıyla dünyada nasıl bir demokrasi önerdiğine; bir bütün olarak ABD devlet aygıtlarıyla süregelen ve kurulu ilişkilerine; gelişmekte olan ülkelerde yaptığı operasyonlarının nasıl Emeği hedeflediğine; AFL-CIO’nun (ABD emek merkezi aracılığıyla) nasıl en başından beri NED ile ilişkili olduğuna; ve AFL-CIO’nun sözleriyle yaptıkları arasındaki farklara bakacaktır.
1. Halkçı OLMAYAN, Poliarkik Demokrasinin Teşviki
NED’in çoğu kez bahsedilen hedefi, “demokrasiyi desteklemek” olup, bu da geri planda hiç bir çıkarı olmadan sadece demokrasinin kendisiyle ilgilendiği izlenimini vermektedir. Ancak gerçek bundan tamamen farklıdır: NED (Demokrasi İçin Ulusal Fon), demokrasiyi ABD’nin ulusal çıkarlarına yararlı olması amacıyla bir uzun dönemli stratejik program olarak desteklemektedir. Bunu da Washington’daki herhangi bir siyasi hükümete bağlı olmadan yapmaktadır çünkü,”kendi doğasından ötürü, böyle bir destek, belirli bir ABD hükümetinin kısa dönemli siyasi seçenekleriyle ya da herhangi bir parti ya da grubun parti siyasetleriyle idare edilemez.” Bundan da öte, “Fon, misyonunda, ancak acil siyaset çatışmalarından uzak durabilmesi ve birbiri ardından gelecek hükümetlerin hepsince desteklenecek, demokrasiyi güçlendirmede tutarlı, iki partinin de katılımı olan bir uzun dönemli yaklaşımı temsil ettiği sürece başarılı olabilecektir.” (NED, 1998: 1)
Başka bir deyişle, NED, ABD İmparatorluğunun, liderlerinin belirli bir ABD hükümetinin karşı çıkmaya bile bir şansı bulunmamasını istedikleri bir projesidir. Bu da ciddi sonuçlar ortaya koymaktadır: Güya dünya çapında demokrasiyi geliştirmek ve genişletmek için yaratılmış NED’in ortaya çıkması, kendi yaptıklarını kendi seçtiği direktörler kurulundan başka, özellikle de ABD halkı tarafından demokratik bir şekilde gözden geçirilemeyeceğini garantileyen bir anti-demokratik formülasyona dayanmaktadır. Enron’un Kenneth Lay’i bu formülasyonu kıskanıyor olmalı. (İç yolsuzluklarla milyarlarca doları üst düzeyde bir avuç yöneticinin çalmasıyla iflas ettirilen dünyanın sayılı enerji şirketlerinden ve Başkan Bush’un çok yakın iş ortağı Enron, onun hiç bir kural tanımayan ve konrol dışı muhasebe sistemi ve gene Başkan Bush’un yakın arkadaşı, Enron yöneticisi, Kenneth Lay’den bahsedilmektedir. Çev.) Bu ise, “demokrasi promosyonu” temasını daha da bir ikiyüzlü kılmaktadır.
Bu demokrasi promosyonu laflarının gerisine bakıldığında, NED (Demokrasi İçin Ulusal Fon), ABD’de yurttaşlık bilgisi derslerinde öğretilen ve bu ülkede olduğu varsayılan, tabandan gelme “halkçı” demokrasinin “bir kişi bir oy” versiyonunun lafızını kullanmasına rağmen, gerçekte poliarkal, yani yukarıdan-aşağı, seçkinlerce idare edilen bir demokrasinin havariliğini yapmaktadır. Bu poliarkal demokrasi, yurttaşlara kendi liderlerini seçtikleri izlenimini verse de, aslında o ülkenin seçkinlerinin onlara olası seçenekler olarak sundukları arasından seçimlerini yapmayı ya da toplumsal problemlerin çözümlerinin ancak o ülke seçkinlerinin sunduğu olanaklarda bulunduğunu önermektedir. Başka bir deyişle, poliarkal demokrasi gerçekte olmasa da demokratik olduğu görünümünü vermektedir (Robinson, 1996).
Kurumsal olarak da, bu poliarkal demokrasinin idaresi de genellikle ABD Devlet Bakanlığı ve Uluslararası Gelişme İçin ABD Acentası (Agency for International Development – USAID) aracılığıyla, “demokrasi-inşa programları”yla olur. Halbuki NED için parayı Kongre, USIA aracılığıyla gönderir. (David Lowe, “Fikirden Realiteye: NED 20 yaşında. İnternette: www.ned.org/about/nedhistory.html.)
2. ABD Devlet Aygıtının Büyük Girişimi: Tüm iddialarına rağmen Bağımsız Olmayan Örgüt.
Şu kulağa çok hayırsever gelen, “Bütün dünyada özgürlüğü desteklemek” sloganıyla NED, çok açıkca, ABD’nin kontrolünün devamı ve İmparatorluğunu genişletmesi için ABD Devlet aygıtının gerekli temel dış siyaset araçlarından birisi durumundadır. Yukarıdaki Weinstein alıntısının da önerdiği gibi: NED’in gerçek özgürlüklerle uzaktan yakından hiç bir ilişkisi yoktur. Gerçekten de, Senato Dış İlişkiler Komitesi Başkanı, Cumhuriyetçi Charles Percy, 1983’de kuruluş yasasını Senato’ya sunduğunda (NED) yasasının, “bu devirde, tek başına, ABD dış politikasının en önemli kanunu” olduğunu düşündüğünü söylemişti. (Lowe, 2004).
NED’in (Demokrasi İçin Ulusal Fon) tarihi kendi internet sitesinde yazılıdır. Bu tarih, NED’in Hükümet ve Dış İlişkiler Genel Başkanı David Lowe tarafından kaleme alınmıştır (Lowe, 2004, Son Notlar 1) ve açıktır ki NED’in gelişmesi ve yöntemlerini anlamak için anahtar konumunda bir dökümandır.
NED, detaylı bir şekilde kendisinin “sivil toplum örgütü” (hükümet dışı) konumunu yazmakta, ve bu tarihte Lowe, NED’in ABD hükümetlerinden “bağımsız”lığından bahsetmektedir. Ancak, NED’in kurulmasını öneren çalışma, “devlet acentası USAID tarafından 300,000 dolarlık bir tahsisatla yapılmıştır.” “Yürütme kurulu, Amerikan siyasetini ve dış politikasını belirleyenlerin geniş bir kesiminden oluşmuştur.” Yaşama başlaması, 1983’ün ortalarında, ABD Temsilciler Meclisi’nin 2915 sayılı yasasının geçişi ile olmuş, Senato da 23 Eylül 1983’de aynı yasayı geçirmiş, Kongre’nin iki meclisinin ortak bir konferansından sonra Meclis 17 Kasım 2003’de yasayı kabul etmiş, Senato da ertesi günü aynı yasayı geçirmiştir (Lowe, 2004). 16 Aralık 1983’de ABD Başkanı Ronald Reagan da fonun açılışını kutlayan Demokrasi İçin Ulusal Fon’un Beyaz Saray’daki Açılış Töreninde konuşmuştur. (Internette: www.ned.org/about/reagan-121683.html.)
Kuruluşundan sonra, Fon’un ilk başkanı Florida’dan Demokrat Milletvekili Dante Fascell olmuş, bu kısa süren başkanlığın arkasından da ilk sürekli başkan konumunu, “dış işleriyle uğraşan, özel örgütlerle çalışmış eski Devlet Bakan Yardımcısı” John Richardson almıştır. “Genel Yürütme Başkanı” ya da Yonetim Kurulu tarafından seçilen Başkanı ise, Jeane Kirkpatrick zamanında görev almış olan “Eski Birleşmiş Milletler ABD Temsilcisi Yüksek Danışmanı” Carl Gershman olmuştur (Lowe 2004).
Her ne kadar NED’in yönetim kurulunda değişmeler görülmüşse de yeni gelenler hep ABD dış işleri aygıtının en üst seviyelerinde yer almış kişiler olmuşlardır. Bunlardan anılması gerekenler içinde eski ABD Devlet bakanlarından Henry Kissinger (Nixon) ve Madeleine Albright (Clinton), eski Savunma Bakanı Frank Carlucci (Reagan), eski Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Zbigniew Brzezinski (Carter), eski Avrupa NATO Birleşik Komuta Başkanı General Wesley K. Clark (Clinton), ve şu anda Dünya Bankası Başkanı Paul Wolfowitz (George W. Bush) bulunmaktadır. Öteki hatırı sayılır kişiler içinde bulunan Bill Brock hem ABD Senatörü, hem ABD Ticaret Temsilcisi ve hem de ABD Çalışma Bakanı olarak görev yapmış sonra da NED’in Yönetim Kurulu Başkalığını yapmıştır.
Aynı zamanda, her ne kadar miktarı yıldan yıla değişse de NED (Demokrasi İçin Ulusal Fon), Lowe’un belirttiği üzere, ABD kongresinden devamlı para almıştır. “Zaman zaman, özel ülkelerde özel demokratik kanunlar için NED’e Kongre özel paralar tahsis etmiştir. Bu ülkeler içinde Polonya (Dayanışma Sendikası aracılığıyla), Şili, Nikaragua, (Sovyet Bloğunun yıkılmasından sonra demokratik geçişlere yardım amacıyla) Doğu Avrupa, Güney Afrika, Burma, Çin, Tibet, Kuzey Kore ve Balkanlar bulunmaktadır.” [Ne enteresandır ki, Lowe, NED’in 1983-88 arasında Filipinler’de Markos diktatörlüğü tarafından yaratılan İşçi Sendikaları Kongresi’ne kanalize edilmek üzere AFL-CIO’nun Özgür Emek Gelişmesi İçin Amerikan Enstitüsü’ne (AAFLI-AIFLD) verilen 5.7milyon dolardan bahsetmemektedir. Bu tarih dökümanında bahsedilmeyen baska dosyalar da mevcuttur.] Daha da ileriye gidersek, “11 Eylül’ü takiben ve NED’in Yönetim Kurulunun üçüncü stratejik dökümanını kabul etmesinin ardından, içinde hatırı sayılır Müslüman halkların yaşadığı Orta Doğu, Afrika ve Asya ülkelerine özel fonlar çıkarılmıştır.” Sahiden de Lowe’un işaret ettiği gibi, “NED, ABD’nin Yürütme ve Yasama Organlarının içinde geniş bir kontrolör kesime karşı sorumludur.” (Lowe 2004). Bu durumda NED’in ABD Devletine bağlarını reddetmek olanaksız hale gelmektedir.
Ama, ABD Devletiyle bu muğlak ilişkiler en başından beri bilinçli bir şekilde amaçlanmıştır. Lowe’un işaret ettiği gibi,
NED’in sivil-toplumcu konumunun, Amerikan dış islerini yürüten kurumlarca da tanındığı gibi, bir sürü avantajı vardır. 1995’de, 7 eski Devlet Bakanı’nın [James Baker, Laurence Eagleburger, George Schultz, Alexander Haig, Henry Kissinger, Edmund Muskie, ve Cyrus Vance], imzaladıkları bir mektupta da belirtildiği gibi, “NED’in sivil-toplumcu karakterinin bugün, kurulduğu 12 yıl önceki dönemden daha da önemli olduğuna inanıyoruz” (Lowe, 1998).
3. NED’in (Demokrasi İçin Ulusal Fon) Operasyonlarında Emeğin Rolü
Her ne kadar NED siyasi çekişmelerin dışında gibi görünse de işçi sendikalarının rolü hakkında çok net görüşleri vardır:
“Demokratikleşme sürecinde özgür ve bağımsız işçi sendikalarının vazgeçilmez bir rolü vardır. Tek tek emekçilerin iş yerlerindeki haklarını korumalarının üstüne, sendikalar bir ülkedeki sokaktaki halkın politik, ekonomik ve toplumsal yaşamdaki çıkarlarını gözetmede de örgütlü bir gücü temsil etmektedirler. Çalışan halka demokratik bir temsilcilik sunarak ve karar verme ve gücün dağıtıldığı süreçlere halkın katılımını sağlayarak sendikalar, siyasi aşırılıkları besleyen ve işçilerin iş yerlerine karşı şikayetlerini sömüren anti-demokratik grupların ortaya çıktığı keskin kutuplu bir toplumu önleyerek gelişmekte olan ülkelere yardım ederler. İşçi sendikaları aynı zamanda totaliter toplumların barışcıl bir şekilde demokratikleşmesinin temel umudunu da temsil ederler. Bu yüzden, demokrasinin geliştirilmesi çabalarında, Demokrasi İçin Ulusal Fon’un (NED) nezdinde bağımsız işçi sendikaları temel konumdadır “(NED, 1998: 3-4).
Esasen kuruluşundan beri Fon’a bağlı dört “kurum”dan birisi Özgür Sendika Enstitüsüydü (Free Trade Union Institute –FTUI) ancak, 1997’de yeni kurulan (daha önce adı Uluslararası Emek Dayanışması için Amerikan Merkezi olan) Dayanışma Merkezi (Solidarity Center) onun yerini almıştır.
Bush hükümetinin dış siyasetinin geçenlerdeki bir eleştirisi, yabancı ülkelerde işçi sendikalarının “demokrasi promosyonundaki” öneminin altını çiziyordu. İşte bu gibi çalışmalara baktığımızda güçlü konumdakilerin ya da onlar için yazanların siyasi anlayışlarını görebiliyouz.
Bush yönetiminin “sert gücü”nü anlayan ve buna paralel “yumuşak gücün” yokolması yüzünden Joseph Siedlecki, “daha nüanslı bir yaklaşım”a gerek olduğunu savunmaktadır: “Yumuşak gücün bir yansıması olarak ABD gelişmekte olan ülkelerde özgür sendikalara ve emek hareketlerine desteğini aşırı biçimde arttırmalıdır” (Siedlecki, “Demokratikleşmeye Destek: Özgür İşçi Sendikaları ve Otokratik Rejimlerin Destabilizasyonu, 2004:69. İnternette: www.lbjjournal.org/PrintLBJArchives/2004/Fall2004/09siedlecki_fa2004.pdf.)
ABD Devlet bakanlığında Uluslararası İşçi Bürosu’nun bir eski çalışanı olarak Siedlecki, özellikle “otokratik” rejimleri hedeflemektedir ki bunlar da genelinde ABD’nin taleplerine sorgusuz sualsiz boyun eğmeyen ülkelerdir.
Siedlecki sendikalarda, otoriter rejimlerin “doğal düşmanı” olarak adlandırdığı bir dizi arzulanan nitelikler sıralamaktadır. Ona göre, “Tarihde bu kadar geniş toplumsal etkisi olabilen kitle-tabanlı bir örgüt bulunmamıştır.” Bundan da öte, “Sendikalar bir demokrasi modeli olarak hareket ettiklerinden liberal demokrasinin doğal yandaşlarıdır.” Siedlecki, “sendikalar da özgür ve adil ekonomik gelişmenin hedeflerini paylaşmaktadırlar ve çoğu kez demokratik yönetimleri savunmaktadırlar” demekte ama esas dilinin altındaki baklayı şurada çıkartmaktadır, “gelişmekte olan ülkelerde sendikalar ve üye emekçileri çoğu demokrasiler tarafından savunulan özgür ve adil ekonomik ve toplumsal gelişmeyi desteklemektedirler” (Siedlecki, 2004: 20-71).
Daha sonra birkaç Avrupa, Afrika ve Latin Amerika ülkelerinde emeğin otokratik rejimlerin baltalanmasındaki rolünü anlatmaktadır. Bunu yaparken, Avrupa’da İspanya (1977), Polonya (1989) ve Çekoslovakya’ya (1990) bakmaktadır. Siedlecki, Güney Afrika’da AFL-CIO’nun, daha rafine bir yaklaşıma gerek duyduğu 1986’ya kadar, bu konfederasyonun ırkçı rejime muhalif sendikalara karşı olduğundan hiç bahsetmeden, Güney Afrika’da ırkçı rejimin yıkılmasında emek hareketinin rolünü anlatmaktadır. Aynı şekilde, Nijerya’daki emek mücadelelerinin ülkeye ve dolayısıyla daha sonra oradaki demokrasi mücadelelerine uluslararası dikkat çektiğinden de bahsetmektedir. Latin Amerika’da ise Peru’ya (1978), Arjantin’e (1983) ve 1990’da da Şili’ye bakmaktadır.
Bu ülkeler özelinde getirdiği analizlere katılalım ya da katılmayalım, burada en ilginç olanı emek hareketinin kendi anlayışına uymadığı pek çok durumu tamamen görmezden gelmesidir. (İşte tam da bu noktada kendi siyasi yaklaşımını ortaya koymakta ve ideolojisinin kötü niyetini göstermektedir.) Siedlecki’nin göz ardı ettiği, özellikle de AFL-CIO’nun yardımlarını alan emek hareketinin bazı kesimlerinin, aşağıda bahsedeceğim gibi, Guatemala’da (1954), Brezilya’da (1964) ve Şili’de (1973) demokratik olarak seçilmiş hükümetleri baltalamakta gerici roller üstlendiği durumlardır. Bunlar gibi, bahsetmekten kaçındığı öteki durumlar, gene AFL-CIO yardımlarıyla işçi hareketinin bazı kesimlerinin Guyana’da (1964), Dominik Cumhuriyeti (1965), El Salvador (1980’ler), (1980’ler ve 1990’ların başında) Nikaragua ve Venezüella’daki (2001-2003) gerici çabalarıdır.
Bunlara ek olarak, sendikaların demokrasi mücadelelerinde baş çektiği dört ülkeden (Filipinler (1986), Güney Kore (1987) ve Brezilya (1987) ) hiç bahsetmemekte ve yanlış olarak (dördüncü ülke) Güney Afrika İşçi Sendikaları Kongre’sinin (COSATU) demokrasiye dönüşünü başta Afrika Ulusal Kongre’siyle ilişkileri olmak üzere dış etkenler sonucu olduğunu öne sürmektedir. Halbuki COSATU’ya daha sonra katılan sendikalar daha kuruluşlarından beri demokratiklerdi. Bu konudan, sendikaların demokrasiyi desteklemesi açısından kendi tezini güçlendireceği halde bahsetmemesi çok şaşırtıcıdır. Ama aklımızda tutmamız gereken bu deneyimlerin sayılmayacağıdır: Bütün bu sayılan durumlarda sendikalar, Siedlecki ve ötekilerin “yumuşak güç” diye savundukları yukarıdan-aşağı, seçkinlerce yönetilen, poliarkal demokrasiyi değil de halk demokrasisini bir çözüm olarak desteklemiş ve kurmaya uğraşmışlardır. (Burada, salt kayda geçmesi amacıyla, demokrasi ve rejim değişikliği için uğraşan sendikaların HER BİRİSİNE, bu demokratik emek örgütlerine karşı olan reaksiyoner emek hareketlerini destekleyerek, AFL-CIO tarafından uzun yıllar karşı konulmuştur.)
Siedlecki, başka ülkelerde emek hareketini desteklemek için kendisinin “mekanizma” adını verdiklerine dikkati çekmektedir. Ona göre, “ABD Devlet Bakanlığı bünyesindeki işçi ateşeliği programı yabancı emek hareketlerini desteklemek için esas diplomatik yolu temsil eder.” (Siedlecki, 2004:74) Daha sonra da, “Eğer demokrasi ABD dış siyasetinin hedeflerinden birisiyse, emek hareketlerine destek siyasetin ana bölümlerinden birisi olmak zorundadır” demekte, ve, “ABD uluslarası işçi diplomasisini önemli şekilde güçlendirmelidir” demektedir (Siedlecki, 2004: 75). Çok ilginçtir ki, ABD Devlet Bakanlığının Emek ve Diplomasi Dairesiyle yaptıkları çalışmalarda da AFL-CIO’nun üst düzey dış siyasi liderleri benzeri önerilerle çıkmaktadırlar. (bakınız: Scipes, “AFL-CIO Dış Siyaset Önderleri Yabancı Sendikaları Politik Kontrol İçin Hedefleyerek Bush’un Dış Politikasını Geliştirmeye Yardım Ediyorlar” Labor Notes, Mart 2005. Internette: www.labornotes.org/archives/2005/03/articles/e.html).
Hangi belirli kararlara varılırsa varılsın, ABD Hükümetindeki ve etrafındaki üst düzey siyasi yetkililer işçi sendikalarını ABD imparatorluğunu devam ettirmek ve genişletmek çabalarında anahtar bir müttefik olarak görmektedirler.
4. AFL-CIO’nun Dış Politikası: Dışarıdan değil, İçeriden Kararlaştırılır.
AFL-CIO’nun NED (Demokrasi İçin Ulusal Fon) ile ilişkilerini tartışmadan önce bir konunun netleştirilmesi gerekmektedir: Emeğin dış siyasetini kim belirler? Eskiden analizlerde, AFL-CIO’nun eylemlerinin emek hareketinin dışından yani, CIA, Beyaz Saray veya Devlet Bakanlığı tarafından formüle edildiği görüşlerine eğilim vardı. Başka bir deyişle, Emeğin dış siyaset çabaları, emeğin dışındaki etmenlerin bir sonucu olarak tanımlanırdı.
Fakat, benim 1989’daki “ABD’nin Geçmişinde İşçi Sendikaları Emperyalizmi: Samuel Gompers ve AFL Dış Siyaseti” makalemle başlayarak (Kim Scipes, Newsletter of International Labour Studies, The Hague, Ocak-Nisan 1989), somut kanıtlarla da desteklenen bağımsız araştırmacılar, çalışmalarında, dış politikanın iç etmenlerden geliştiğini iddia etmeye başladılar. Her ne kadar bu yaklaşım, eldeki AFL-CIO’nun dış operasyonlarında CIA ile elele çalıştığına dair yeterli belgelere ya da Emeğin dış politikasının bir bütün olarak CIA’nın dış eylemlerine yardım ettiğine, ya da Beyaz Saray veya Devlet Bakanlığının yasa önerilerini desteklediğine hiçbir şekilde karşı çıkmamakla beraber, büyük bir miktarda devlet tarafından finanse edilse de, bu siyasetlerin AFL-CIO’nun kendi içinde üst düzey yetkililerce geliştirilip kontrol edildiğini göstermiştir.
Bu dış operasyonlar sendika tabanlarına olur almak için bildirilmemiş, aksine, bilinçle ya bildirilmeyerek ya da bildirildiği zaman tamamen çarpıtılarak saklanmıştır. Böylece işçi liderleri bir yandan tabanı bilinçli bir şekilde konudan uzak tutarken, diğer yandan da bu taban adına uluslararası dünyada çalışmalar yürütmüşlerdir. AFL-CIO sendikalarının üyelerinin çoğunluğu, hâlâ bu gün bile, AFL-CIO’nun dünyada neler yaptığını ve yapmakta olduğunu, ya da eylemlerinin büyük bir miktarının ABD devletince ödendiğini bilmez.
Bu geçmişini “ortaya koymamak” hem denizleraşırı ülkelerdeki hem de Amerikadaki işçilerin zararınadır. Geçmişle dürüst bir hesaplaşma yapılmazsa, yabancı işçiler Amerikan emek örgütlerine güvenmeyerek çok gerekli olan dayanışmayı engellerler (bakınız Scipes, 2000, “It's Time to Come Clean: Open the AFL-CIO Archives on International Labor Operations," Labor Studies Journal, Yaz 2000. İngilizce İnternette: www.labournet.de/diskussion/gewerkschaft/scipes2.html; aynı zamanda bakınız: Tim Shorrock, "Labor's Cold War," The Nation, Mayıs 19, 2003, internette: www.thenation.com/doc.mhtml?i=20030519&s=shorrock.)
Gerçekten de, hatta kendi bünyelerindeki emek örgütlerince bile istendiği halde, AFL-CIO’nun dış siyaset liderleri salt geçmişle ilgili değil ama şimdi bile ne yaptıklarıyle ilgili “havayı temizleme”yi reddetmişlerdir. California Eyaleti AFL-CIO bölümünün isteğinin aksine, AFL-CIO dış politika liderleri eylemlerini açıkca tartışmayı reddetmektedirler (bakınız Scipes, "AFL-CIO Refuses to 'Clear the Air' on Foreign Policy, Operations," Labor Notes, Şubat 2004, internette www.labornotes.org/archives/2004/02/articles/b.html.) Buna karşın, 2004 yılında, California Eyaleti AFL-CIO Toplantısında delegeler OY BİRLİĞİYLE, “Dünya Emekçileriyle Birlik ve Güven Kuralım” adı altında, AFL-CIO’nun dış siyaset liderlerini ve yaptıklarını eleştirerek AFL-CIO’nun dış siyasetini gerçek bir uluslararası emek dayanışmasına döndürecek bir karar geçirmişlerdir (bakınız Scipes, "California AFL-CIO Rebukes Labor's National Level Foreign Policy Leaders," Labor Notes, Eylül 2004, internette: www.uslaboragainstwar.org/article.php?id=6394, ve kararı okumak için bakınız: Fred Hirsch, "Build Unity and Trust With Workers Worldwide," internette: www.labournet.net/world/0407/hirsch.html.)
Eylemci ve hatta bazı emek örgütlerinin bütün bu çabalarına rağmen, AFLCIO’nun dış siyaset liderleri gizli, kapalı ve üyelerinin arkasından eylemlerine devam etmektedirler. Bu kendini en önemli şekilde, AFL-CIO’nun hem dış operasyonlarını finanse eden, hem de AFL-CIO’nun dış politika liderlerinin yarattığı diş siyasetin kendi siyasetini de belirlediği Demokrasi İçin Ulusal Fon (NED) özelinde kendini göstermektedir (bakınız Harry Kelber, "90% of Solidarity Center's Annual Budget from Payoffs by US Government," The Labor Educator, 29 Haziran, 2005, internette www.laboreducator.org/solcenter.htm).
5. AFL-CIO’nun lafta demokrasisi, Gene Poliarkal-Demokrasi: NED’le ilişkiler
Dış ilişkileri tartışırken AFL-CIO’nun demokrasiye sürekli vurgu yapmasını ancak NED’le çalışma süreci bağlamında anlayabiliriz. AFL-CIO’nun Serbest İşçi Sendikaları Enstitüsü (Free Trade Union Institute-FTUI) 1987’de “AFL-CIO ve Demokrasi İçin Ulusal Fon –NED” adında bir rapor yayınladı. (FTUI, "Defending Freedom of Association-Private Work in the Public Interest: The AFL-CIO and the National Endowment for Democracy, 1987). [FTUI Avrupa sendikalarıyla çalışmak amacıyla 1977’de kurulmuştu. Ancak, 1984’de FTUI’ya AFL-CIO tarafından emeğin NED’le (Demokrasi İçin Ulusal Fon) çalışmalarını koordine etme görevi verilmiştir. (FTUI, 1987: 8). ] Bu raporda şunları bulmaktayız:
Sendikaların ve işçilerin demokratik sistemlerde geliştiği ve demokratik olmayan sistemlerde salt yaşamak için bile mücadele vermek zorunda olduğu temel fikri Amerikan emek hareketinin dış siyasetine önderlik yapan anlayıştır. Bu anlayış, 1983’de diğer üç büyük Amerikan kurumuna AFL-CIO’nun katılımıyla uluslararası işlerde çok önemli yeni bir girişimi desteklemeyi gündeme getirmiştir. ABD Ticaret Odalarının temsilcileri, Demokratik ve Cumhuriyetçi Parti’nin ve tanınmış akademisyen ve başkalarının da katılımıyla emek hareketinin liderleri Demokrasi İçin Ulusal Fon’un (NED) kuruluşuna katkıda bulundular. (Serbest İşçi Sendikaları Enstitüsü, 1987: 5).
FTUI daha da ileri giderek, Amerikan emekçilerinin demokrasiye olan ahlakî çıkarlarını (“cünkü, her şeyden evvel, demokrasi ahlaken yapılması gereken doğru bir şey olduğu için”) “Amerikan işçilerinin maddi durumunun gelişmesine” bağlıyor ve, “dünyada demokrasinin yaygınlaşmasıyla Amerikan ulusal çıkarlarının gelişeceğini” savunuyor. FTUI, NED’in, “özel, kâr için çalışmayan ve siyasetinin sadece Yönetim Kurulu tarafından belirlendiği bir şirket olduğunu” ancak, her ne kadar kamudan (yani vergi veren halktan) para alsa da, “Fon’un programlarının ne hükümetçe onaylanbileceğini ne de hükümetçe veto edilebileceğini” yazmaktadır. Ayrıca, Fon’un, “demokratik gelişmeye Amerika’nın sürekli vaadini” destekleyen işlere para verdiğini ve “bu bağımsızlık garantisi verilmeseydi AFL-CIO’nun asla katılmayarak program ve politikaları tamamen özel ellere bırakacağını” söylemektedir. (FTUI, 1987:5-7). Yani, bir başka deyişle, her ne kadar NED hükümetçe finans edilse de, kendi istediğini yapmakta ve emekle ilgili konular da AFL-CIO’nun dış siyaset liderlerince saptanmaktadır.
Bu ise 1984’den beri NED’in Başkanı olan Carl Gershman tarafından da garantilenmiştir. Gershman, Holly Sklar tarafından, “uzun bir süre ABD dış ilişkiler aygıtında yer almış,” ABD Birleşmiş Milletler Elçisi Jeane Kirkpatrick’e yüksek danışmanlık yapmış” (1981-1984); Kissinger Komisyonu’na yüksek danışman (1984); Freedom House’un eski akademisyeni [Freedom House, Holly Sklar tarafından, “tutucu bir araştırma, yayın, ağ kurma ve seçmeli insan hakları örgütü” olarak tanımlanmaktadır]; ABD-Sosyal Demokratları yönetim Direktörü (1974-80) olan “AFL-CIO eski araştırma direktörü” olarak tanıtılmaktadır. (Sklar, "Washington Nikaragua Seçimlerini Gene Satın Almak İstiyor: Nikaragua Partilerindeki ABD Çalışanları Rehberi - Sklar, "Washington Wants to Buy Nicaragua's Elections Again: A Guide to US Operatives and Nicaraguan Parties," Z Magazine, Aralık 1989: 59, 54).
Yani kısaca, Gershman ve şimdi ölmüş olan Irving Brown, Tom Kahn, Lane Kirkland, Jay Lovestone, Albert Shanker ve (bildiğim kadarıyla) hayatta olan Sol Chaikin, William Doherty, Jr., Thomas R. Donahue, Sandra Feldman, John Joyce, Harry Kamberis, Eugenia Kemble, William Lucy, Jay Mazur, Barbara Shailor, ve John Sweeney, Amerikan emek hareketinden çıkmış ya da hâlâ içinde olan küçük ama güçlü bir grubu oluşturan, genellikle üyelerini özellikle daha tutucu ABD hükümet yöneticilerinin hizmetine sunan bir reaksiyoner siyasi ağın içinde çalışan, ve kendi örgütsel konumlarını kullanarak ideolojik temelli dış siyaset hedefleri için çalışan kişilerdir. (Barry ve Preusch, AIFLD in Latin America: Agents as Organizers. Albuquerque: The Resource Center, 1986; Sklar, 1989; Sims, Workers of the World Undermined: American Labor's Role in US Foreign Policy, Boston: South End Press, 1992). Ve bu yaptıklarını hiçbir denetim olmadan ve temsil ettiklerini iddia ettileri sendika ve üyelerinden bırakın bir onay almak, onların bir dürüst bilgilendirilmesine bile tenezzül etmeden yapmaktadırlar.
Bu insanların bir kısmının paylaştıkları ortak şeylerden bir tanesi de ABD Sosyal Demokratlarının (Social Democrats, USA ya da SDUSA) ortak siyasi geleneğidir. ABD Sosyal Demokratları (SDUSA) ise, Devrimci Troçkizm’den gele gele özellikle Reagan Hükümeti altında en güçlü oldukları ana kadarki geçirilen bir değişimin sonucudur. Michael Massing, (“Troçki’nin Yetimleri: Bolşevizmden Reaganizme”* The New Republic, 22 Haziran 1987:21), “bu grup üyeleri genelinde tutucu vaazlara açık olmayan tabanlarında Reagan tarzı diplomasiyi yaymaya yardım ettiler” demektedir. Grubun Troçki’den Reagan’a siyasi yörüngesini açıkladıktan sonra, Massing, Gershman, Kahn ve Kemble’ı SDUSA’nın (ABD Sosyal Demokratları) üyeleri olarak tanıtmaktadır: Carl Gershman, NED’in başkanı; Tom Kahn AFL-CIO’nun eski Uluslararası İşler Bölüm başkanı; ve Eugene Kemble da Serbest İşçi Sendikalar Enstitüsünün Yürütme başkanıydı. Daha da öte, üye olmadığı halde, anahtar konumda bir emek reaksiyoneri olarak, Amerikan Öğretmenler Derneği’nin o zamanlar başkanı ve ABD Sosyal Demokratlarının ulusal danışma konseyinde yer alıyordu (bakınız: Schmidt, Amerikan Öğretmenler Derneği ve CIA, Chıcago: Daha iyi Okul ve Eğitim için Birleşen Yardımcı Öğretmenler.) Ayrıca o zamanlar AFL-CIO’nun Mali Sekreteri, ve Kirkland ile Sweeney başkanlıklarının arasında çok kısa bir süre AFL-CIO başkanlığı yapan Tom Donahue, “Schactman müridi” (ki bence bunun anlamı, “ABD Sosyal Demoktatları üyesi”dir), Rachelle Horowitz ile evliydi (Massing, 1987). Donahue 2000 yılında, NED’in Yönetim Kurulu’nun Haznedarı olarak, ve 2003’de de Kurulun Başkanı olarak tanıtılıyordu. (“Thomas R. Donahue (Başkan), internette: www.ned.org/about/board_bios/donahue.html.) Kısaca, bir kısım AFL-CIO yüksek düzey ulusal liderleri, bulundukları Emek pozisyonlarından dolayı üst düzey ABD dış siyaset çevrelerine davet edilmiş, katılmış, ancak bağlı bulundukları sendikalara haber vermeden, daha da kötüsü, onay dahi almadan, ABD’nin dış siyaset yaptırımlarına aktif olarak katılmışlardır. Bu bağlantılarını da bilinçli bir şekilde üyelerinden gizli tutmuş, ve açığa çıkarıldıklarında da yalan söylemişlerdir. Kısaca, hem Amerikan hem de dünyadaki emek örgütlerindeki emekçilerin güvenlerine eylemleriyle ihanet etmişlerdir.
6. AFL-CIO Lafız ve Gerçeklik
Kamu önündeki demeçlerinde AFL-CIO önderleri hükmet müdahalesine karşı demokrasi ve özgürlük hayranıdırlar. Örneğin, 1987’deki FTUI raporunda, eski AFL-CIO Başkanı Lane Kirkland’ın Commonsense dergisine yazdığı bir makaleden uzun uzun alıntılar yapılmaktadır. Başka konularla beraber, Bay Kirkland burada şunları yazmaktadır:
“Sayılabilen bütün insan hakları içinde, bizim için en önemli olanı dernek kurma özgürlüğüdür. Bu salt işçi sendikalaşmasının temeli olduğu için değil, ama öteki bütün insan haklarını mümkün kıldığı ve koruduğu içindir. Dernek kurma özgürlüğünün anlamı, basitçe, ortak çıkarları olan sokaktaki insanların bu çıkarları paylaşan başkalarıyla bu çıkarları genişletmek amacıyle kendi kurumlarını kurma, ve bunları devletin, işverenin ya da başka çıkarları olanların kıskacının gücünden korumaktır. Bu koruyucu kurumların olmaması halinde insanlar sadece bu öteki hakları devletin ellerinden almasına karşı korumada güçsüz kalmaz ama giderek öteki hakları da kaybederler” (FTUI’dan alıntı, 1987: 9-10).
Eğer bu lafta kalmayıp da gerçek olsaydı, o zaman AFL-CIO özellikle de antidemokratik olan bir devleti destekleyecek hiçbir şey yapmazdı. Tersinden söylersek, bu sözlerine bakarak, AFL-CIO’nun dernek kurma hakkını genişleten ve başka özgürlük geliştirici önlemleri alan devletlere elinden gelen her yardımı göstermesini beklemeliyiz.
Ancak, bütün bu laflara karşın, tekrar tekrar karşımıza çıkan, AFL-CIO’nun toplumun üzerinde devlet kontrolünü savunan sendikalara yardım ettiğidir. AFL-CIO, işçilerin diktatörlüğü desteklemesini sağlamak amacıyla Marcos Diktatörlüğü tarafından Filipinler’de kurulan Sendika Kongresini (TUCP) desteklemiştir. Aynı şeyi Kore’deki Kore Sendikaları Federasyonu’nda (FKTU), Meksika’da Meksika İşçileri Konfederasyonu’nda (İspanyolca CTM) ve Endonezya’da da görüyoruz. Gene aynı şeyleri Bay Meany, Bay Kirkland ve Bay Sweeney başkanlıkları sırasında, Washington’da Cumhuriyetçiler de olsa Demokratlar da olsa, gördük.
Gene de konu hakkında en ufak bir şüphe kalmışsa, gösterilecek örnek, Bay Sweeney’nin, emeğin devlet tarafından inanılmaz baskılar altında olduğu ve işçi hareketlerinin AFL-CIO tarafından desteklendiği dönemlerde hem Filipinler’de hem de Güney Kore’de çalışmış, ABD Devlet Bakanlığı’nın bir eski yetkilisi, Harry Kamberis’i, Uluslararası Emek Dayanışması için Amerikan Merkezi’nin başına gelmesi için önermesidir. (Filipinler’deki baskılar ve emeğin bunu yenmek için uğraşılarının kitap uzunluğunda raporlarını okumak için, Scipes’ın, KMU: Filipinler’de Gerçek Sendika Kurmak, 1996’ya bakınız. Güney Kore içinse, Chun Soonok’un, Onlar Makina Değiller: Kore’li Kadın İşçiler ve 1970’lerde Demokratik Sendika Mücadeleleri, benzer bir kitaptır. (Alldershot, England:Ashgate, 2003) Bu öneri ise, üzerine bir reform projesi kurmak için zayıf bir temel atmaya benzemektedir.
Sadece bununla da kalmayıp, AFL-CIO’nun, demokratik olarak seçilmiş ve işçilerin dernek kurma, fikir özgürlüğü, ekonomik güvence gibi insan haklarını genişletmeye çabalayan hükümetleri baltalamasının da kesinleşmiş bir geçmişi vardır. Bunu Guatemala, Guyana, Brezilya, Dominik Cumhuriyeti, Şili, El Salvador, Nikaragua ve yakın zamanlarda da Venezüella’da görüyoruz.
Öyle gözükmektedir ki, bu değerleri AFL-CIO ancak bazı durumlarda savunmaktadır. Dernek kurma ve fikir özgürlükleri gibi evrensel değerlere destek iddiası, yakından incelenirse, sadece AFL-CIO’nun karşı çıktıklarına karşı kullandığı bir silah olmaktadır. Dernek kurma özgürlüğü salt ABD imparatorluğuna sorgusuz boyun eğenlere aittir.
7. Özet
NED (Demokrasi İçin Ulusal Fon), ABD devleti tarafından, ABD’nin dış siyasi çıkarlarını genişletmek amacıyla kurulmuş, ve onun güya “hükümet dışı-sivil toplum kuruluşu” konumuna rağmen, 20 yıldır ABD Devleti adına çalışmıştır. AFL-CIO, NED’in (Demokrasi İçin Ulusal Fon) kurucuları ve temel kurumlarından birisidir. Dayanışma Merkezi ise bugüne kadar hâlâ merezi bir rol oynamaktadır. Emek hareketinin uzun süreli üyeleri, özellikle de Carl Gershman, Lane Kirkland ve Thomas R. Donahue NED içinde anahtar roller oynamış ve oynamaktadırlar.
Kısacası, Emek temsilcileri olarak belirli meşruiyeti olan yüksek düzey Emek yetkilileri bu pozisyonlarıyla bazı eylemlere katılmışlardır.
Ancak, NED ve ABD Devlet Bakanlığı’nın Emek Diplomasisi programıyla ilişkileri bilinçli bir şekilde AFL-CIO üyelerinden saklanmıştır. AFL-CIO’nun dış siyaseti ve ilişkili operasyonları hakkında hiçbir zaman dürüst bir muhasebe ya da açıklık getirilmemiştir. Bu, AFL-CIO ile bağlantılı California ve Washington AFL-CIO’larının, Ulusal Yazarlar Sendikasının, AFL-CIO içindeki eşcinsel grup, Pride at Work gibi emek kuruluşlarının tekrarlı isteklerine rağmen sağlanamamıştır. AFL-CIO’nun kendi içindeki demokrasi yokluğu, AFL-CIO’nun gerçek anlamda herhangi bir demokrasiyi dünyada savunmasını olanaksız kılmaktadır.
SONUÇ
Bu rapor, Demokrasi İçin Ulusal Fon (NED) konusunda arka plan bilgileri sunup, onun AFL-CIO ile ilişkilerini incelemiştir.
AFL-CIO, özellikle Dayanışma Merkezi (daha önceki adı Uluslararası Emek Dayanışması için Amerikan Enstitüsü, ACILS) çalışanları aracılığıyla Venezüella’da da varlığını sürdürmekte, harcadığı paraların tamamı değilse bile büyük bir kısmı ABD devletinin bir projesi olan NED’den gelmektedir. Bu çalışmaları, o ülkedeki emekçilerin yararına değil ama, eğer tamamen yıkmak değilse bile, emekçilerin uzun süredir ülkenin çare bulamadığı gerçek problemlerle uğraşmasını baltalamak içindir. Petrol üreten bir ülkede fakirlik ve yoksulluk müstehcenliktir.
Büyük bir olasılıkla NED’in yapmayacağı AFL-CIO’nun dış siyaset programını durdurma kararı salt AFL-CIO tabanı ve yetkililerinden gelebilir. 2005’in Temmuz’unda Chicago’da yapılacak olan AFL-CIO toplantısında, “Dünyadaki Emekçilerle Birlik ve Güven Kurulması” önerisi AFL-CIO’nun gündemine gelecektir. İlerici sendikalar ve yandaşları onları durdurmaya uğraşanları yenebilecek ve AFL-CIO’yu sonunda emeğin gerçek bir uluslararası dayanışması haline getirecek karara varacaklar mıdır? Konferansta ne olacağını ve eğer bu karar geçse bile uygulanıp uygulanmayacağını göreceğiz. Her ne kadar pek çok güçlük bulunsa da, neredeyse 20 yıldır ilk kez eylemciler Emeğin dış siyasetiyle ilgili bu düzeyde bir tartışma başlatabiliyorlar. Bu tartışmaların sonucu çok uzun bir süre dünyada yankılanacaktır.
Kim Scipes halen Ulusal Yazarlar Sendikası (UAW) üyesidir. Uzun zamandır emek eylemcisi olup, ve üç ayrı sendikanın da eski taban üyesidir. Kendisi halen Westville, Indiana’da Purdue University North Central’da sosyoloji öğretmektedir. Kendisine ulaşım e-mail adresi: This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it..
* Öyle görünmektedir ki Massing, 1940’da “Devrimci Troçkizmi” terkeden Shactman’ı “Devrimci Troçkizm’le” özdeşleştirmektedir.
ABD Sosyal Demokratlarının (SD/USA) siyasi kökleri Sosyalist Parti’den gelir. Onların felsefi ataları entellektüel bir Troçkist olan Max Shactman’dır. Başta bir komünist olan Shactman, Stalin altındaki Sovyetler’in yaptıklarından hayal kırıklığına uğrayarak yeni bir antiStalin sol görüşü geliştirdi. Bu grup 1960’larda Eugene Debbs ve Norman Thomas’ın Sosyalist Partisiyle birleşti. (2) İşte bu dönemde SD/USA örgütlü emek hareketine ilk girişini yaparak bu yolunu çizmeye başladı. 1972’de Sosyalist Parti iki fraksiyona ayrıldı; sol tarafın önderi Michael Harrington idi, sağ, yada tutucu taraf da Tom Kahn, Rachelle Horowitz ve Carl Gershman tarafından yönlendiriliyordu. (2) Bu ikinci grup ABD Sosyal Demokratları (SD/USA) oldu.
1970’lerde, Carl Gershman önderliğindeki SD/USA Senatör Henry Jackson ve arkasındaki “demokrasinin savunucuları”, tutucu kartalların destekçisi oldu, Bu sırada önemli miktarda siyasi deneyim kazanıp ustalaştılar ama pek bir güce ulaşamadılar. Ancak 1980’de Ronald Reagan’ın seçiminden sonradır ki SD/USA hem emek hareketinde hem de hükümette hem güçlü ve etkili yerlere gelebilmiştir.(2)
Gazeteci Massing, SD/USA’nın üyelerinin taktiksel siyasette uzman olduklarını yazar. Entellektüelizmin tavan aralarında vakit geçiren öteki neotutucu grupların tersine, bunlar devlette ve emek örgütlerinde orta konumdaki işlere talip olurlar. Eğer iyi idare edilirlerse bürokrasinin gösterebileceği gücü gayet iyi anlarlar. (2) Massing onlara “Devlet Bakanlığı sosyalistleri” der. (2) Bugün Sosyal Demokratların ABD’deki en büyük emek koalisyonu olan AFL-CIO’da önemli bir yerleri vardır. AFL-CIO başkanı Lane Kirkland SD/USA için, “Amerika’da iyilik taratftarı büyük bir güç” demiştir. Daha da ileri giderek, “SD/USA’nın, ‘dünyada özgürlükleri koruma mücadelesi yurtta toplumsal ve ekonomik adalet mücadelesiyle elele yürür’ anlayışı vardır” demiştir. (1) SD/USA Sosyalist Enternasyonal’e bağlı olup onun programını ABD’de uygular, ama ABD’nin dış müdahalelerini candan destekler.(2) SD/USA kendisini “Özgürlük, Demokrasi ve Ekonomik adaletin temel savunucusu” olarak lanse eder.(3) Yurt içi siyasetinden örgütlü emeğin hakları için mücadele eder ve genellikle Reagan yönetiminin sendika karşıtı ve şirket yanlısı siyasetini protesto eder. (3) Ancak, dış siyasetinde, SD/USA keskin bir antikomünist olup, ABD devletinin siyasetini destekler. (2)
SD/USA küçük bir grupdur ve ancak yaklaşık 1000 aktif üyesi vardır. Ama bu grubun devletin ve emek örgütlerinin “orta-üst” düzeyinde etkisi derindir. (2) AFL-CIO’nun Uluslararası İşler bölümünün arkasındaki güç SD/USA’dır ve bunlar AFL-CIO’nun dünyada “demokrasi inşa etme” projelerinde ilişkide olduklarıyla beraber çalışır. (4) Benzeri şekilde, Sosyal Demokratlar, 1983’de Reagan yönetimi tarafından getirilen bir kanunla resmen kurulan yarı-resmi, Demokrasi için Ulusal Fon (NED) içinde de etkili pozisyonlarda bulunmaktadırlar.